BEN KİMİM?
Eylül yağmurunun son damlasıyım. Okyanusların dibindeki kum tanesi kadar dağınık, bir balığın anıları kadar ansızım. Yarım kalmış işlerin insanı, küçük hikayelerin kahramanıyım. Ben siz gülesiniz diye kelimeleri silip parlatan adam. Bazen de acıya yatırırım cümlelerimi okuması ve dinlemesi yaksın diye içinizi. Seyirlik yaşarım çoğu zaman koca bir hayatı. Kimi zaman tiyatro sahnesinden kimi zaman da bir sinema perdesinden. Ara sıra dökerim aklımın içindekilerini, seçin alın diye bir pazar yerine. Sessiz notaların peşine takılıp gittiği de olur ruhumun, bir sevda ateşinde pişip kavrulduğu da. Azık olsun diye küçük ve sıcak dostlar biriktiririm heybemde. Haybeye yükler de taşıdığım çok olur omuzlarımda, küçük dostlar mutlu olsun diye. Hep bir şelaleden akıp gidecek değil ya ömrüm durulur da, bulanır da. Boş durmayı da hiç yakıştırmadım kendime, hele de etrafımda acil düş nakli bekleyen bir sürü hasta varken. Ne zaman gelecek bu zaman diye sevdaya vururum kendimi zaman zaman, ama fazla gelir koca bir aşk bu yarım kalbe çoğu zaman. Daha sonrasında şiirdir elbette tesellisi şairin hüzün gecelerinde ve birdenbire bulurum kendimi beyaz bir kağıdın en orta yerinde. Haykırırım çatlamış yüreğimden dökülen mürekkebi sıra sıra satırlara. Yaşımı yaşadığım kadar yaşlı olmadım hiçbir zaman, ama isteyene söylerim hiç utanmadan. Çöl ortasında buz satan bir adam gibi yaşadım ben hepten. Satamadığı zaman bütün sermayesi eriyip giden. Asıl olanda şudur ki yazdıkça yaşamaya ve yaşadıkça yazmaya mecburum ben.