Baharı hak etmek gerekiyor. Kışa tahammülü olmayanlar baharın anlamını ne bilsin. Fakat haktan çok bir lütuftur bahar yine de, çalışmak yetmez. Hiçbir çabayla ödenmez güneş ve çiçekler. Karabatak kışı çalışarak ve bahar düşleri kurarak geçirdi. Sahih bir edebiyatın karşılıksız kalmayacağını gösterdi ona zaman. Yankının sese verdiği gücü kim inkâr edebilir! Ruhlardaki karşılık hiçbir karşılığa benzemez.
Biçimdeki değişiklikten duyduğunuz hoşnutluğu paylaştınız bizimle. Muhtevadaki zenginliğin uyandırdığı coşkuyu. Doğrusu Karabatak bu dikkatlerle irtifasını yükseltmeye devam ediyor yedinci sayıda da. Başka vadilerde şiirler köklerini nerelerde oyalarsa oyalasın, Karabatak’ın şiirleri kökleriyle gök arasında bir ilinti kurmaya çalışıyor. On dokuzu Türkçemizle yazılmış, sekizi başka iklimlerden tercüme edilmiş yirmi altı şiirle huzurunuza çıkıyoruz.
Poetika sayfalarımız yine dopdolu. Şiir üzerine düşünen seçkin kalemler öyle bir savuruyorlar ki harmanı aşk olsun! Deneme suları da dalgalı Karabatak’ta; altı fırtınalı deneme, deniz tutmayan okurlarını bekliyor bordasına. Öykülerimiz mi, hep akılda kaldı Karabatak’ın öyküleri. Bu sayıda altı öykü zeka ve kurgu parıltılarını düşürmeye devam ediyor okurlarının göz bebeklerine.
Karabatak’ın bu sayıda Prof. Dr. Sadettin Ökten’le yapmış olduğu röportaj çerçevelenip duvarlarımıza asılsa yeridir. Bütün satırların altını çizdiğimizden spot bulmakta zorlandığımızı söylemeliyiz. Yine de birkaç satır alıntıyla taçlandıralım sunuşumuzu: “Avrupa modernizmi Amerikan tüketimine ve pragmatizmine evrildi. Şu anda dünyada hâkim olan, Amerikan tipi modern insandır. Yüzeyseldir, basittir, yaptığı “bir” işi iyi bilir ve yapar, düşünmez, onun yerine başkaları düşünür ve bol bol tüketir ve tüketimin bir erdem olduğuna inandırılmıştır. İnsanlara ilgili görünür ama öyle bir eğitimi yoktur, ilgilendiğini zanneder ama ilgilenemez. Sonra da ölür. Akıllıları intihar eder. Bu çileye dayanamaz, çatlar.”
Bu ayki dosyamızın konusu, şehirlerini peşi sıra sürükleyen, o şehirlerin bir dokusu haline gelen romanlar. “Huzur”un İstanbul’u, “Suç ve Ceza”nın St. Petersburg’u, “Pál Sokağı Çocukları”nın Budapeşte’si, “Çavdar Tarlasındaki Çocukları”nın New York’u, “Midak Sokağı”nın Kahire’si ve “Daisy Miller”in Cenova’sının yer aldığı dosyanın edebiyat mekan ilişkisi bağlamına yeni boyutlar kazandıracağını umuyoruz.
Karabatak, hayattan ve onu besleyen felsefesinden kesitler sunan denemeleriyle, İstanbul’u ve dünyayı odalarımıza taşıyan gezi yazılarıyla, Türk musikisinin eşsiz seslerinden Kâni Karaca’nın ele alındığı müzik sayfasıyla, uzak sanılsa da aslında aynı sarkacın birbirinden ayrılmaz parçaları olan sansür ve özgürlük dengesinin irdelendiği tiyatro bölümüyle, her esere yeni bir ruh veren kitap incelemesiyle, Yeşilçam’ın efsanevi Cüneyt Arkın filmlerinin mercek altına alındığı sinema yazısıyla, karikatürleriyle, fotoğraf, illüstrasyon ve özgün görselliğiyle zengin bir baharın müjdesini veriyor okurlarına.