“Büyüklere deseniz ki: ‘Pembe tuğladan bir ev gördüm, pencerelerinde sardunyalar, damında güvercinler vardı…’ Bu evi gözlerinin önüne getiremezler. Onlara şöyle demeniz gerekir: ‘Yüz bin franklık bir ev gördüm.’ Bunun üzerine haykırırlar: ‘Ne kadar güzel ev!’” Sayıların insanlar için ne kadar önemli olduğunu Küçük Prens bu sözleriyle sürekli hatırlatır bize. Çünkü sayılarla başlarını dik tutar insanlar, sayılarla omuzlarını düşürürler, sayılarla sevilirler ve yine onlarla mahrum bırakılırlar her şeyden. Oysa çoğalıp azalsalar da rakamların önemli olmadığı alanlar mevcuttur hayatta ve bu alanların başında edebiyat gelir. Peki hiç mi işi olmaz edebiyatın rakamlarla? Elbette hayır, çünkü öyle sayılar vardır ki çağrışımlarına edebiyat bile kayıtsız kalamaz.
Örneğin bir’e karşı koyamaz. Vahdetin, tekliğin, eşsizliğin, daha önemlisi kendisi başta olmak üzere her şeyin kaynağıdır O. Edebiyat, ancak onu ululadığında bilir var ve ebedi olacağını. Vazgeçemediği sayıların diğeri iki’dir. İki, sonsuzluğu kırıp onu nihayetlendirmek demek. İki, bir şeyin karşıtının bulunması demek. İki, zıtlıklar demek. İki, seçenek demek. İki, boyun eğmemek demek. Ama en önemlisi iki, aşk demek.
Edebiyatın sayılarla işi olmaz dedik fakat aşk söz konusu olunca işler değişir ve onun kıpırtısını bile duyduğu anda, kainatın en karanlık köşesinden dahi çıkagelir. Böylece aşkın ve ikinin kesiştiği yerde buluşur edebiyat ve ortaya Karabatak çıkar.
Dayanağımız aşk olduğundan ve Karabatak iki yaşına girdiğinden on ikinci sayıyla bunu kutlamak gerekirdi. O yüzden dosyamızı efsaneleşmiş aşklara ayırdık. Akla ilk gelen isimler elbette Leyla ile Mecnun, Romeo ve Juliet, Mem û Zîn, Leander ile Hero ve Hüsn ü Aşk’tır. Tabii ki Yusuf ile Züleyha’yı unutmadık. Hatta Yusuf, röportajımızın merkezinde yer aldı. Karabatak ailesinden genç yönetmen Faysal Soysal’ın dikkatleri üzerine çeken ve ödüllendirilen “Üç Yol” filminin hayat kaynağı Yusuf’tur. “İnsanlığı ilk âna götürecek rüyayı görmeye geldim” başlıklı röportajın en az Soysal’ın filmi kadar ilgi çekeceğine inanıyoruz.
Aşkın bir diğer adının şiir olduğunu bilerek şairleri özgür bıraktık. Kimler mi bunlar? Hasan Akay, Ayşe Sevim, Hüseyin Akın, Şafak Çelik, Nurettin Durman, Dursun Güzel, Çayan Özvaran, Yusuf Duruk, Meryem Kılıç, Hüseyin Karaca, Sümeyra Yaman, Emirhan Kömürcü, Kamil Remzi Cin, Bünyamin Demirci, Fuat Eren, Metin Erol, F. Nuriye Torun ve Sevgi Yerlioğlu.
On ikinci sayımızın öykücüleriyse Demet Soysal, Nur Kıpçak, Bünyamin Demirci, Nimet Büşra Kararmaz, Fatma Akdağ ve Merve Yalçın’ın çevirisiyle Mark Twain. Poetika yazarlarımız Ali Galip Yener, Mustafa Kurt; deneme yazarlarımız Mehmet Sabri Genç, Ayşe Sevim ve Sare Çizmecioğlu.
Ayrıca kitap yazılarıyla Muhsin Mete, Metin Erol ve Ela Korgan bu sayıda yer aldılar. Ve elbette ki her sayımızın kadim dostları Hüseyin Sorgun, Hakan Bilge, Rahşan Tekşen, F. Hande Topbaş ve Sedat Gever.
İki sayısından vazgeçebilir Karabatak ama dileğimiz, aşkının daimi olması ve okurlarıyla daha nice yıllara ulaşmasıdır.
Not: Karabatak, Eskader’in “Seyahat” dalında ve Türkiye Yazarlar Birliği’nin “Yılın şehir kitabı” ödülüne layık görünen Rahşan Tekşen’i; Eskader’in şiir ödülüne hak kazanan Ayşe Sevim’i ve yine Eskader’in sinema ödülüne layık görülen Faysal Soysal’ı kutlar, başarılarının devamını diler.